15 Aralık 2009 Salı

ksuhfbcılqwh



















Bugün başka bişey yapıcam. Kalkıp tuvalete işemeye gitmiycem. çişim bacaklarımdan akarken öyle bakıp seyredicem o ıslak sıcaklığın getirgiği keyif içerisinde.Sora arabalara otobüslere metrolara binmiycem. koşucam yürüycem üşüycem şarkı söylüycem.Hiç küfretmiycem bugün. ne amına koyayım diycem ne siktir diycem ne bok diycem. tavşan kurusu diycem sinirlendiğimde. siğil sineği diye bağırcam gerekirse.Geceleyinde ışık yakmayıp karanlıkta oturcam. hatta oturmuycam takla atıcam. karanlıkta oramı buramı vurup morartıcam rahatlıycam.

Son olarak bugün seni hiç düşünmüycem...

Peter Pan Style




















Fotoğraflardaki donmuşluk ve güzellik gibi benim bedenim. her gün değişse bile hep aynı. yaşlanıp solmuyorum. aklımın dalgalı suya yansıması aynadan gördüğüm şey. harıl harıl yanan bi fırının içine atılmış bi karganın bir iki saniye kalmış yaşamı gibi. çabucak. huzursuzluk içinde diğerlerini düşünüyorum. diğerleri ne yapıyor diye? güzel yüzleri bozuluyor gözümün önünde.. deforme oluyor bir kaç yılda eriyen mum gibi.. oysa ki çok sıcak değil. metalden yapılmış benim kalbim. üstü pasla kaplı. soğuk kanım içinden akıp geçiyor. ölü olduğu için ölümsüz. paslı olduğu için değersiz. huzursuzluk içinde diğerlerini düşünüyorum. buz geliyor aklıma soğukluğunu koruyamadığı için şeklini koruyamayan kalpler... şeytan "mutluluğun arkasında unutmak var" demiş. unutmanın arkasında ölüm var. atlar da unutmaz. aynı filler gibi. ozaman dörtnala koşarım kesmeşeker yer coşarım ben... at ediz e teşekkür ederim güzel yasmış.

Sevgililer Günü




















Günlerin en utanmazı...
Kuytularda, sessizliklerde ve bir yatağın sıcağında büyüttüğümüz çiçeğimize paha biçebilecek kadar utanmaz. Sevgimizi kanıtlanmasına gerek duyulacak duruma getirebilecek kadar hain. Hediye almadığımızda hüzünlenmemize sebep olacak kadar yalancı. Televizyon haberlerine çıkıp, her yanı kalplerle güllerle donatıp, kırmızı gülün değerini bir günde beş katına çıkartacak kadar riyakar. Kendisini görmezden gelenlere -benim gibi-, "ne var ki, önemli olan sevgililer günü değil, sevdiğini düşünmek" diye kendini savunacak kadar yüzsüz. Sevgilisi olan herkesi, o gün hediye almaya zorlayacak kadar baskıcı bir "önder". Sevgililer günü; Sevgimizi satabilecek kadar namussuz...
Abarttım mı?
O zaman bu konuda biraz daha dikkatli düşünün. Ya da oturun ve "Where is my Mind?" dinleyin...
"Sevgi"ler...

2 Kasım 2009 Pazartesi

Bir Solcır of Forçun' un Askerliğe Dair Anıları



Özellikle bilgisayar ve yabancı dil konusunda iyi olanların hiç bir zorluk çekmeyeceği (ya öğretmen ya da programcı olarak kullanıyorlar), özellikle kısa dönemlere kötü muamelenin olmadığı hatta komutanların arkadaşça yaklaştığı, pek temiz olamayan, sağlıklıda sayılamayacak olan ortam askerliktir. Tek zorluk özgürlük denen kavramın olmaması ve askere giden sevgiliyi, nişanlıyı vesaireyi boynuzlamak için zaman kaybetmeyen hatun kişilerdir. Hemen hemen her gün bir kişinin ulen nasıl yaparsın bunu bana leyla diye kendini kesmesi gibi durumlar çok görülür. (dipnot: gördüm, uzun dönemlerden biri kendini jiletleyip kan torbası haline gelmişti) Her erkek klasik ve mecburi bi şekilde "Zamanı geldiğinda başa gelen çekilir" diye gidip gelir ve sanırım gelinince de hayatta pek çok şeyin değişmediğini kanıksayana kadar ambale bi şekilde sosyal yaşamda darlanılır...

Asıl zorluk askerden dönünce başlıyor olabilir bir başka açış açısına göre, ne midir bu? Ağlarını örmüş anne ve babalar :D ambale olan beyinlerin artık sen piştin oğlum sıra evlilikte hadi bakalım git evlen çok iyi bir kız buldum vsvsvsvs gibi gazlamalarıyla beynine oksijen gitmeyen ex erbaş daha ne olduğunu anlamadan kendini nikah masasında bulur. Kaldıki hazır olduğunu düşünmektedir o da. Bunda Yapmakta olanlarin %90nı bitince ne yapacaksin sorusuna evlenecegim gibi cevaplar vermeside etken sanırım. Pavlov misali şartlı reflex(ne güzel demiş ilhan irem "yaşadığımız herşey şartlı reflex".)

Eğitim düzeyini arttıran ayrıca insanın vizyonunu geliştiren bir müessesedir bu askerlik sevgili okurlarım. Nasıl mı geliştirir. Ordaki mallar surusunu gorüp(heleki komutan usta birliğine girdiğiniz ilk gün Türkiye gerçeğine hoş geldiniz dedikten sonra), onlarla yaşayıp Avrupa Birliğine neden asla giremeyeceğimizi anlarsınız. ailenizdeki askeriye mensuplarıyla hararetli tartışmalara girmek ve onları mat etmek için deli gibi malzeme toplarsınız. mantıksızlığın mantığını kavrarsınız kısaca; ama komutanlara da kızmamak lazım bi ton garip insanla uğraşmak o kadar zor bi sorumluluk ki ben onlarıda anlıyorum. Tinercisinden balicisine, sabıkalısından kağkaçcısına her türden insan var. Ve herkes aynı koğuşta aynı mutfakta aynı kaderi paylaşıyor. Sosyal sınıfların nötralize olduğu bir ortam. Bir ayakkabı boyacısı sosyal yaşantıda bu kadar nitelikli ya da niteliksiz adama sözünü bir daha geçiremeyeceğinin farkında olarak daha kıdemli olması avantajını, alt devrelerine ızdırap olarak kullanabiliyor. Garip evet evet "hayat garip" bunuda bir kez daha anladım...

Ne hikayeler var bir bilseniz yada anlık gelişen bir tek sizin kendinizin gördüğü ama birbaşkasına anlatacağınız zaman aynı şaşırtıcı ve koparıcı etkiyi asla veremeyeceğiniz fotoğraf karesi biçiminde hafızalarınızda kalacak anlar...

Askerde yapılan kulak şaklatma hareketi gariptir, sivilde yapılsa aynı tadı vermez,veremez.(buna şafak alma denir. kli kli diye kulak, ondan önce çıkıcak olan tarafından sevilir :D

Benden önceki kısa dönemlerde olan bi olay:Komutan geldi ve "maalesef sizden önceki kısa dönemlerden biri böle böle çıktı" dedi, bize olayı anlamadık sonra sorduk soruşturduk öğrendik.

iki genç asker artıkın abazalıktan isyan ederler ve elbirliğiyle bu işi çözmeye kalkarlar;lakin komutan bunları yakalar. aktif olanı (uzun dönem) diskoya gönderip askeri bitirememe andı içirirler, diğerini de topçu taburuna yollarlar ve kısa bi süre sonra teskeresini verirler.. nasıl ? bu da garip demi?

Askerin Yaşam Alanı

koğuş-tuvaletler-mıntıka alanı-yemekhane-ictima alanı-görev yeri-yemekhane-er gazinosu-gorev yeri-ictima alanı-yemekhane-er gazinosu-koğuşlar-silahlık-nöbet yeri-silahlık ve koğuşlar

ha bide disiplin koğuşu yani DİSKO... bu sıralama ile(disko hariç) her gününüz geçer gider.yapraklar düşer, çocuklar büyür. ama zaman bi türlü geçmek bilmez sizin için. her gün aynı günün tekrarını yaşadığınız bir komplonun içindesinizdir ve manik depresif bir halde yaşamaya devam edip çıkacağınız günü hesaplarsınız... şafak: 77 falan gibi her yere yazarsınız bunu, ben en son komutanlık katında geniş yapraklı bir çiçeğin yapraklarında gördüm biri şafak atmış pes dedim. pes yani futbol oyunu olan pes değil yanlış anlamayın sevigli okurum...

Pause Edilmiş Yaşam:

Kişinin yaşamında hiç bir şeyin olmaması hali, ya da olan şeylerin bireyin gözunde hiç bir şey ifade etmiyor olması durumu. Kastedilen zamanı durdurma isteği değildir, zamanın kişiye hiç bi şey ifade etmeden akmaya devam ettiği bir yaşam kesitini anlatmaya çalışır bu ifade. Öyle rezil bi süreçtir ki o, filmin en heyecanlı yerinde çişi gelmiş küçük veled gibi, kişi bir an önce tuvaletten dönüp play'e basmak istemekte ve sürekli olarak bi sonraki sahneyi kafasında kurgulamaktadır.Kurguladıkça delirme darlanma ve telefona sarılıp sevgiliyi aramada bundan olsa gerek.. tekrar "play" e basılması için değisik bi motivasyon kaynağına ihtiyaç vardır. Budur kişiyi can sıkıntısı ve huzursuzluktantan kurtaracak olan, kişinin hayatına anlam katacak olan... ne geri gidilebilir, ne ileriye..

fay weldon şöyle demiş:

"nothing happens,and nothing happens,and then everything happens."

Sadece Askerde Olan Şoparlamacalar

-askerliğinin bitmesine 99 gün kalanları koğuşlarda bulunan yangın hortumuyla ıslatmak

-nöbet yerlerindeki telefonları arayıp sert bir sesle "ben orgeneral kıvrıkoğlu, nöbette vukuatın var mı oğlum" diye sorarak kekeleyen nöbetçileri işletmek

-nöbette uyuyan nöbetçinin silahını alıp saklamak

-gece dış kuşak nöbeti tutan nöbetçilere taş atmak, türlü türlü mahluk sesi çıkartıp ürkütmek

-yemekhanedeki tuzlukların kapağını açıp öylece bırakmak

-arazi olmuş askeri bulup "nerdesin, koş seni bölük/tabur/tugay/alay komutanı çağırıyor, yandın bittin sen, bitmez askerliğin" demek

-tam teçhizatlı savaş beden eğitimi esnasında önde koşan adamın sırt çantasına asılıp yuvarlanmasını seyretmek

Askerlik Mantığı?

Yalın ve katıdır. Sahip olduğu komedi unsuru da gücü de buradan geliyor bence. öncelikle, bir askerden beklenen en son şey düşünmesidir. Nitekim, düşünmesi istenen askerlere rütbe verilir, eğitilir(Ast Teğmenler: uzun dönem maaş alarak askerlik yapan komutanımsı ama komutanda olmayan garip askerlerdir bunlarda:D) ki onun da düşünmesine de bir yere kadar tolerans gösterilir.
Neredeyse her Türk erkegi muhtelif yaşlarda bir şekilde askere alındığına göre, bu insanlar uzaydan falan gelmiyor. bugün sokakta, siyasette, orda burda yok radikal dinciler, yok sosyalist militanlar, yok ülkücüler vs. Ne varsa onlar da orda. İki universite bitirmiş adam da orda, kendi adını yazmaktan aciz adam da orda.. böyle çeşitli bir kalabalığı (üstelik çoğu da silahli dikkat ediniz) dizginleyebilmek için takdir edersiniz ki kullanilabilecek en son yöntem bildigimiz anlamıyla mantıktır. Bu yüzden çok hak veriyorum mantıksız bi yer diye bana serzenişte bulunan tüm akrabalarıma da sitem ediyorum .. çok normal böle bi yer olması..

Mesela tüfeğe ceza verilir.. Şanslı azınlıkta, yani eğitimli ve kafası çalışan biriyseniz buna götünüzle gülmeniz normaldir ancak birkaç metre ilerinizdeki öküzün "ulan bugün tüfenge ceza veren yarın bana kimbilir ne eder?" diye içten içe tırsmasıyla ordu zaten amacına ulaşmış gülümseyerek susmaktadır.

her olay kendi şartları içinde değerlendirilmelidir.

Misal; Çinli bir komutanın 2 ordusu ve geçmesi gereken bir bataklığı var. Komutan bir ordusunu bataklığa sokup yatırıyor, diğer orduyu yatırdığı ordu üzerinden geçiriyor. Sonucta düzenli ve kayıpsız bir ordu ile savaşa girip kazanıyor. Baska bir misal; düşman tarafından çevrilerek çembere alınmış ve takviye edilmesi imkansiz birlik, düşmanın imhası ve görevin başarılması uğruna topçu ateşlerini kendi üzerine istiyor, görev başarılıyor. (bkz:Kore Savaşı Türk Topçu Birlikleri) diger bir misal; x ordusu, attığı paraşütçülerin %80 inin havada vurulduğu, yere sağlam inebilen kuvvetin de yetersiz kalıp kolayca imha edilebildiğini tespit ediyor. Denemeler yapılıyor, çok alcaktan uçan bir uçaktan paraşutsuz atılan birliğin %40 ının yere sağlam indiği anlaşılınca birlikler paraşutsuz atılıyor. (bkz: Kızıl Ordu)

Bataklığa yatıp boğulan, kendi arkadaşının attığı mermi ile ölen veya uçaktan paraşutsuz atılan asker düşünülünce durum mantıksız görünebilir; ancak bir duvar ustası sadece kendi ördüğü duvarı görürkün, inşaat mühendisi tüm binayi görür. Bazende mantık aramayın be kardeşim....

Askerliği Hatırlatacak Terimler ve Lirikler :D

- tüfeeeeeyyyyykhommza selaaaaaaamdur. (bölük komutanının askerleri selamlaması vs.)

- naaasssın askeeer? saol -raaaaaaaat!!!-ollllll!!! (bölük komutanının askerleri selamlaması
vs.)
- tanrımıza hamdolsun, milletimiz varolsun! (yemek duası)

- sas duru$! (esas duruş)

- komutanları mangalarını eğitim yerlerine alsınlar! (acemi birliğinde üst teğmen in asteğmenlere emri)

- konuşma, konuşma! nası konuşma diyosam öyle konuşma! ( !!! :D)

- Ordu jimlastiği tüfeksiz hareketler serisi ...ncı hareket. -başlama veziyeti al! yah! -harekete başla... (sabah sporu)

- şafak cart curt olmuş haaala burdayız mına koym...

- bit de gidelim beee....bit de gidelim..
- toprrrrrrrrrrrrraaaaaaam

- yarrrrrrrrrrrrrraaaaaaaam

- bölük ses kes şafak dinle; safak 12den sonra xx ..zoruna gidenin borusuna gitsin..(akşam iştimasında ertesi gün şafağı biten yani "şafak doğan güneş olan er kişi için yapılan ant)

- kurma kolu çek, atım yatağını elle ve gözle kontrol et,...... bırajk..
-topçu taburu, ikinci batarya, atış bataryası, doldurucuyum , birlik numaram ........, silah numaram ....... emret komutanım..

-acemiliğin son haftasında yemin töreni hazırlıkları esnasında söylenen bir klişe laf, törenin toplu halde yemin etme safhasına gelindiğinde törenden sorumlu subay/astsubayın dile getirdiği "oğlum yemini ederken burada öyle bir bağıracaksınız ki nizamiyedeki adam dışarı çıkıp ne oluyor yahu diye bakacak" cümlesidir.


- askerliği bitirmesine iki ay kalmış askerler:"ulan askerliğim bitmiş hala nöbet tutuyorum""ulan askerliğim bitmiş hala içtimaya çıkıyorum." der. Kesin der.

- eski askerler, birliğe yeni gelenlerin sırasına bakarak:"66 var mı 66?" (yozgat'lı var mı demek istiyor)

- ÇAVUŞ:günaydın günaydınkooouşş kaaallk!! (En az 20 kez bağarır uyanmayanın ranzası sallanılır, alt devre ve uzun dönemsen dayak yersin uyanmama şansın yok.. Saat kaç mı :D sabahın 5 i)

badi: uyan lan uyan ..

diğer badi: ııa uyuya uykum var ya

badi: keyk leyn!

ÇAVUŞ:hade kooouş kalkın lan skerim mikerim XZY9WXX/SJKHX...64!

- zoruna gidenin borusuna girsin

- torun-dede-devrem-topraam

- askerde ya ananla yada anınla anılırsın.

- yürüyüş kararı sayılacak, say!

- zoruna giden topçu taburuna

- yarraamın kırma kolu (kurma diyemezlerdi nedense)

- götünüz başınız oynamasın

- yerinde saaaay- yürüyüş kararı sayılacak

- zorunuza gitmesin poşetler

- bitsede gitsek bitsede gitsek.( kulağımda bitsede gitsek bitsede gitsek bitsede gitsek denen o garip ses hipnoz etkisi yaratırcasına hergün belirli periyotlarla çalıyordu . özelliklede başıma kötü bişi geldiğinde aklıma geliyordu o ses... müzik gibi)

- yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik (denetlemelere giren birliklerde duyulur)

- üniversite mezunları böyle yaparsa...

- ben sivilde böyle değilim aslında

- torun, geceler uzun, ötmez borun

- yicen çerezi skicen çömezi

- hey torun, aramızdaki tek sorun, sana olan borum

- askerliği de götten yedin haa


komutanlar genelde:"bahane göt gibidir,her askerde bulunur" derler.

15 Mart 2009 Pazar

Aşk mı? Saplantı mı? sorusuna üzümsel bir açıklama



Aşk mı saplantı mı bize futursuzca yapılamayacakları yaptıran...

Sanırım bu ikiside aynı şeyler...

Daldaki üzümleri düşünün. leziz, sulu, parlak, diri.. bi salkım yedikten sonra sıkılıp bırakırız. Eeeeh deriz. Sıkılırız tadından, tatlıdır ama başka pek bi özelliği yoktur.

Sonra yan salkımdaki buruşmuş büzüşmüş abuk sabuk duran üzümlere çarpar gözümüz. Ve allah allah bu da neki bide buna bakayım hiç denemedim çok değişik deriz. Çünkü görünüşü ve lezzeti diğerlerinden farklıdır. Yeriz... (şarabın özüdür buzlmuş üzüm)
Yedikçe daha da çok yemeye başlarız... Yedikçe başımız döner, yedikçe rahatlarız, sarhoş oluruz... Ama bilmeyizki bize zaman içinde zarar verir karaciğerimizi eritir bağımlılık yapar, gerçekleri görmemizi engeller, kirletir bizi... İşte o zaman anlarız yan daldaki taze üzümlerin güzelliğini lezzetini kokusunu....

İşte dostlar bence budur Aşk denilen şey ya da saplantı bilemiyorum. Masamızdaki kadının hep yan masaya kaçma ihtimalidir belkide. Onu elimizde tutmak için verdiğimiz mücadeledir belkide aşk sandığımız. Bizim için iyi ve güzeli göremeksizin peşinden koştuğumuzdur.
ekşimiz ve pörsümüş üzümlerin çekiciliğidir...

14 Mart 2009 Cumartesi

"Bi şeyin sonunu anlamak için, başına bakmak gerekir" der Onur Hoca



Siz hiç köprüden atlayan kadın gördünüz mü?
cevap elbette "hayır"
neden diye düşündünüz mü?
cevap sanırım "aklıma bile gelmemişti bu"olacak...

Şimdi ilk çağlara teaaa neolitik döneme gidelim...
koloni sürek avlarına çıkacak erkeklerin gidişi ve törensel hazırlıklar ile kaynıyor. kolonideki 100 erkeğin 80 i ava gidiyor, av diyip geçmeyin sürek avı. 2 hafta yoklar belkide.. kalan 20 erkek ise koloniyi kadınları ve çocukları korıyacak.

Efenm. Kolonide kalan kadınlar düşünmeye başlar. Ya benim erkeğim gelmesse ya ölürse .. bu noktada koruyucu erkeklere hafif yazarlar inceden işvelenirler. hatta belki onlarla birlikte olurlar çünkü tatminde olmaları gerekebilir duruma göre kadınların... Avdaki erkekler ise
"la hasaaan dön gel dinazolar gelio...
memeeet koş la kaç kaç...
ali bastır koçunm" diye avlana dursun...

Herneyse erkekler 2 hafta sonra koloniye dönerler, kiminin bacağı kopmuştur , kimi ölmüştür. Bunun üzerine kadınlar bakarlar kiminin erkeği sakat kimininki ölü. zınnnnn zınnnn zınnnn

Bide şöyle bi durum var, hasan 80 kilo etle gelmiştir, mehmet ise 30 kilo etle
budurumda mehmetin kadını hasana yazabilir hasanın daha erkek olduğunu düşünebilir ve mehmet bu durumda göt olma haliyle krşı karşıya kalaiblir...(kızlar bana çemkirmeyin -bilir diyorm)
akabinde dünyanın ilk mesleği ortaya çıkar "Fahişelik"
ve sanırım ilk feodal yapısı " güçlü erkek klan lideri olur, herkes ona yaranmak ister"
we sanırım dünyanın 2. mesleği " katillik"

Siz hiç köprüden atlayan kadın gördünüz mü beyler?
hep erkekler atlar çünkü erkekler düzdür, kadınlardır düşünen..

Ha bide
"adamın ıssızına inanıosunda kasının ıssızına neden inan mıosun?" der nasrettin hoca
çünkü unutmamalıdırki adama sevişmeyi öğreten ıssız kadındır o filmde...

3 Şubat 2009 Salı

Pragmatist bir pesimistin Oz büyücüsüne sordukları ve kendi kendine cevapladıkları


gerçek nedir...nerde başlar?
Sanırım gerçek deneyimlerle başlayan ve deneyimlerle bitendir. Hayat tamamen deneyimler, doğrular , yanlışlar, tercihler ve vazgeçişler üzerine kurulu, sonuçları ile bizi olgunlaşmaya zorlayan bir deneyimler macerasıdır. Dolayısıyla tek gerçek Hayat ve Değişimdir. İşte bu yüzden yaşadığımız herşeyin gerçek olmasına çalışmalıyız. İçimizden geldiği gibi. Çıkar ve maskelerden arınarak inanarak. Annemizle öğretmenimizle sevgilimizle kapıcımızla... O zaman gerçekten yaşamış oluruz.

kader nedir...nerde başlar?
insanların yaşadıkları onların kişilikleridir. Ve kişiliklerimiz bizim kaderimizdir. (Otomatik Portakal Style)


Ya sanırım kafam karışık ne garip bi yazı olmuş tam ifade edemiyorum kendimi her neyse gene de yayınlayayım...

6 Ekim 2008 Pazartesi

Keşke


Bi gün şey olsa mesela okula gitsem sabahtan ve okulun yerinde yeller esse veya alakasız bi şey olsa okulun yerinde çocuk parkı, hastane veya başka bi şey.Soora eve gelsem evin kapısını başka insannar açsa kafam karışsa.Açıklamaları için birilerini arasam arkadaşlarımın evine gitsem.Başkaları otursa onnarın evinde başkaları açsa kapıyı.Naapacaamı bilemesem öyle kalsam sokak ortasında....delirsem.Beni hastaneye koysalar.Hiç bi arayanım olmasa, hiç bi doom gününü hatırlamak durumunda olmasam,okula gitmesem her gün,gidemesem.Nedeni de deli olmam olsa,bırakmasalar tımarhaneden.Görüş günü olsa haftada bir gün.Hiç kimse gelmese.Daha çok delirsem yıllar geçtikçe...Saçma sapan şeylere aşık olsam..lavaboya,yemek çatalına,yatak yayına...vs.Her gün daha çok iyileşemesem.Ölümü bilmesem bile deli olduumdan dolayı, "aaa deliye bak !!!" deseler ben anlamasam bana bakanlara ben de öyle mal gibi baksam.Hiç kitap okumasam,hiç müzik dinnemesem,hiç arkadaşım olmasa,hiçlerle yaşasam.Kakamı ve çişimi yapmaktan doyumsuz bi zevk alsam...En iyi arkadaşım pipim olsa.

Şaşkınlığın Simetrisi


Şaşkınlığın Simetrisi...Şaşkınlık neden simetriktir bilir misiniz...
Çünkü insan birini şaşırtır sözleriyle ve şaşıran kişi gah haklı çıkmak için gah kendini savunmak için öyle şeyler söyler ki onu şaşırtan kişi daha da şaşırır. İnsanlar birbirlerini o kadar şaşırtırlar ki, birbirlerine kızarlar. Kızgınlıkları artar ve sonunda birbirlerine olan kızgınlıklarını arttırmak için birbirlerini daha fazla şaşırtmak isterler. Buna kin denir, bu simetri bizi iletişimsizliğe götürür. İletişimsizlik ise normaldir post-modernliğiyle kibirlenen güzelim düyamızda.
Kelimelerin ardını görmek ise daha zordur başkasına ders vermekten.Kendine ders vermek ise hepsinden zordur.Görebildiği en yüksek tepedeyse insan, etrafını görmesi zordur. Çünkü yüksekliğinin kibrine kilitlenmiştir gözleri...
Neyse...
Asimetrik bir hayat ise, üniversitelerde hocalara ayrılan tuvaletlere işemekle başlayabilir mesela. Bu kadar kolaydır aslında...
Saçma mı buldunuz?
Peki...

13 Temmuz 2008 Pazar

Süper Kahramanlar Üzerine


Açıklama: Mimi Wonka isimli şahıs msn iletisine şunları yazmıştır16

romanlardaki o kahramanlar gerçek değil efendim, kendinize gelip basit bir insan olduğunuzun farkına varın lütfen..









Akabinde..

(16:13) Mimi Wonka:
iletiden muafsın sen Peter Pan

(16:13) Mimi Wonka:
peterpan gerçek çünkü

(16:13)
Mimi Wonka kişisel iletisini "romanlardaki o kahramanlar gerçek değil efendim, kendinize gelip basit bir insan olduğunuzun farkına varın lütfen...." olarak değiştirdi.

(16:14) Onur:
hah

(16:14) Onur:
bende bi hasiktir diyecektim

(16:14) Onur:
demiyorum

(16:14) Onur:
kime neden yazdıysan o da ayak

(16:14) Mimi Wonka:
kendime yazdım aslına bakarsan

(16:15) Mimi Wonka:
ama okuyunca lan bu onur kendine ponurpan diyordu

(16:15) Mimi Wonka:
alınır şimdi yüz yapar dedim

(16:15) Onur:
seden kendine yazdın

(16:15) Onur:
kahramanlar yok diye demi

(16:15) Onur:
kahramanlar neden kahraman olur hiç düşündün mü?

(16:15) Onur:
ulaşılamazdırlar küçük insanlar için

(16:15) Onur:
farklıdırlar

(16:16) Mimi Wonka:
çünkü biz basit insanların kahramanlara ihtiyacı vardır

(16:16) Onur:
o yüzden kahramanlar yoktur deme

(16:16) Onur:
yapamadıklarını yapan olamadıklarını olanlardır belkide kahramanlar

(16:16) Onur:
eğer kendin yapmak istediklerini yapıp olmak istediğine yakınlaşırsan

(16:16) Onur:
sende kahramansındır

(16:17) Onur:
suçu çevrendekilerde ya da kahramanın olduğunu düşündüklerinde ve sonda onların kahraman olmadıklarını gördüğünde onlarda arama

(16:17) Onur:
o yüzden kahramanlar vardır

(16:17) Onur:
okey

(16:17) Onur:
süper yazı oldu bloga mı koysam

(16:18) Mimi Wonka:
konuşmayı koy

(16:18) Onur:
nereye koyim

(16:18) Onur:
aloo nekoyim

(16:18) Mimi Wonka:
bunu da yaptın ya

(16:18) Onur:
yaparım

(16:18) Mimi Wonka:
çok mu canın sıkılıyor senin

(16:19) Onur:
öle miydi ya neydi mıstaaaha keser

(16:19) Onur:
öle şarkısı vardı gösleriiii fettan güüzeeel her derdeee derman güüüsel

(16:19) Onur:
lan

(16:19) Mimi Wonka:
biliyorum

(16:28) Onur:
bide halide edibüdüvar

(16:28) Onur:
ahauhuaha

(16:29) Mimi Wonka: :D

(16:29) Onur:
ZZZZZZZZZOooooooooahoahozhuahzhOHohsus,